BİR DERSİN ANATOMİSİ III: KİMLİKLERİ TERK
Artık dersin sonuna gelinmiştir. Tüm eylemleri bırakırsınız. Çünkü sıradaki asana Savasanadır. Ceset pozu. Kimlikleri terkin temsili...
İkinci bölümde “yoga öz üzerinde çalışmadır, yoga yolunda ilerleyen kişinin belki de en uzun yolu budur, yoga derslerinde asanlara ayrılan bölüm bu yolun bir provasıdır” demiştik, hatırlarsınız. Peki, bu çalışma bir dersin sonunda bizi nereye götürür, yoga yolundaki yolculuğumuz bizi adım adım nereye taşır? İşte bu bölümde de haddimizi biraz aşarak dersin sonunun temsilinden bahsedeceğiz.
Öz üzerine çalışmaktan, kimlikleri terke
Artık dersin sonuna gelinmiştir. Tüm eylemleri bırakırsınız. Çünkü sıradaki asana Savasanadır. Ceset pozu. Kimlikleri terkin temsili…
Kendine bakmak demek, kendini biraz daha tanımak demektir. Kimliklerimizi, bu kimlikleri nasıl edindiğimizi, bunların ne işe yaradığını, yarayıp yaramadığını kendimize dönüp bakmakla görebiliriz ancak. Bu kimlikleri fark edip gördükçe onlara olan ihtiyacımız da azalır. Bu kimliklere olan bağımlılığımız ortadan kalkar. Tanımaya başladıkça silinmeye başlar kimlikler. Bu çalışma devam ettikçe öz üzerinde çalışma dediğimiz şeyin sonunda geriye kalan özden başkası değildir.
İşte bu yüzden öz üzerinde çalışma bizi eninde sonun o öze götürecektir, Yoga Sutraların ikinci kitabında bunun çalışmayla ve çalıştıktan sonra sabredip beklemeyle elde edileceği söylenir. Öz varsa, taklidine gerek yoktur, öz varsa diğer kimliklerin hepsi kaybolur. Öz varken diğer kimliklerinin hiç birinin siz olmadığınızı, onların sadece birer yardımcı olduğunu görürsünüz. O yüzden tüm kimlikler düşer, artık onlarla özdeşleşmezsiniz.
Savasanada tek yaptığınız nefes alıp vermektir ki o da kendiliğindendir. Bütün beden gevşek, kıpırtısız kalır. Bedeni bırakırsınız. Artık öz üzerinde çalışmanın hiçlikle buluştuğu sınırdasınızdır. Siz diye bildiğiniz hiçbir şeyin olmadığı, benim dediğiniz bedenin artık kıpırdamadığı bir yerdir burası. Çalışmanın bitip beklemenin başladığı, beklemenin dahi son bulduğu yer...
Bilgelik ırmağına kavuşma, dersin sonu...
Yoga bizi cehaletten bilgeliğe taşır. Ancak yoga sihirli bir değnek değildir. Yoga yapanların omzuna bir gün sihirli bir değnek dokunup onları bilgelik ırmağına götürüvermez. Bizi oraya götürecek olan kendi adımlarımızdan başka bir şey değildir. Herkese açık olan bu ırmağın yolu bizzat kendimizden geçer, öz üzerine çalışmaktan geçer. Irmağın kendisi biziz; o yüzden yol, katman katman kimliklerin arkasını görebilmekten geçer. Kimin ne zaman varacağı, varıp varamayacağı ise hepimizi aşan bir sorudur, bilinmez.
Bir yoga dersinin sonu sadece bilgelik ırmağından içmenin bir temsili değildir. Dersin sonu aynı zamanda o ırmakla kısmi de olsa bir buluşmadır. Kişi dersin başına kıyasla muhakkak ki farklı bir yerdedir, yaptığı onca asanadan hiç olmazsa bir kaçında, bana göre birçoğunda, kendine dönüp bakmıştır bir şekilde. Bir şekilde kişide içe dönük bir merak uyanmıştır, bazı sorular ortaya çıkmıştır, belki cevaplarıyla birlikte. Ne ölçüde olduğu bilinmese de her dersin sonunda bir perde aralanır, bir bilinmezin önü açılır, küçük ölçeklerde bir aydınlanma yaşanır. O yüzden çoğu zaman ders bu açılıma fırsat tanımak ve bunu fark etmek için meditasyona uygun kısa bir oturuşla biter.
Hangi oturuşu seçerseniz seçin, o oturuş; karanlık, çamurlu sulardan ışığa uzanan lotus çiçeğinin, aydınlığa uzanmanın bir temsilidir. Gövdenin temelinden başlayıp, başın en tepesinden yukarı uzayan bir oturuştur. Karanlıktan aydınlığa, cehaletten bilgeliğe, ölümden ölümsüzlüğe...
Namaste!
TÜM YAZILAR