SON SÖZÜMÜZ ADALET EŞİTLİK Mİ?
Sınırları kültür çizer. Kavramları kültür belirler ve biz bu kavramların içine doğarız. Bazı kavramlar Allah'ın emri iken bazı kavramlar ise başka 'doğruların' emridir. Peki, doğru her zaman herkes için aynı şekilde belirlenebilen bir şey olabilir mi?
Modern kültür iki ilkel kabileden oluşur. Birinci kabiledekiler, her şeyin en çoğunun ve iyisinin kendisi ile yakın çevresine ait olmasını söylerken; ikinci kabiledekiler her şey eşit bir biçimde herkesin olsun der. İlki sağ kabile, ikincisi sol kabile. Nitelikleri gereği bu iki kabile sürekli çatışır. Her iki kabileden de olmayan biri olarak düşünmek yeterince zorken, bu düşünceyi paylaşmak çok daha zor. Ne söylersen söyle, bunlardan biri tarafından diğerine dâhil edileceğin neredeyse kesin.
Deneyelim.
İki kabilemizin konusu da hiyerarşi. Sağ kabile hiyerarşiye karşı değil; zaten hiyerarşinin tepesinde olmakla ilgileniyor. Sol kabile ise hiyerarşi olmasın diyor. Sol kabilenin istediği şey mümkün değil zira değerlerden bahsettiğimiz her yerde hiyerarşiden de bahsetmiş oluruz. Mesela güzellik hiyerarşisi vardır. Aynı şekilde fiziksel güç, zekâ, iyi konuşmak ve hızlı koşmak hiyerarşileri de. Bunları eşitleyemediğimizden ve bunlar bir değer olduğundan hiyerarşileri oluşur. Neticede birbirine sıkı sıkıya bağlı sonsuz sayıda hiyerarşi içinde, çalışmak ve gelir elde etmek gibi şeyler de eşit olarak değerlendirilemez.
Eşitsizlik kötü değildir. Değerli şeyler üretmek ya da yaratmak için gerekli temel motivasyonlardan biri buradan gelir. Aynı laboratuvarda çalışan iki biyologdan biri, kanseri engelleyen ilacı bulursa diğerinden fazla kazanmamalı mıdır? İlacı bulan biyolog; kazandığı parayla daha kapsamlı laboratuvarlar kurup, daha çok kişiyi işe alıp, başka hastalıkların da ilacını bulmamalı mıdır? Bunun sonucunda daha çok para kazanıp, diğerine göre daha çok tatil yapmamalı mıdır?
Sol kabilenin düşüncesinin tek başına hâkim olduğu bir kültür; başarılı biyoloğu hızlıca aşağıya, zemine çeker zira artık o diğer biyologlarla eşit değildir.
Şimdi biraz geri saralım.
Biyoloğumuz ilacı buldu, zengin oldu ama elde ettiği kaynakları hastalıklarla mücadelede kullanmamaya karar verdi. Ardından ilk işi parlak bulduğu biyologları, benzer ilaçları bulamasınlar diye çeşitli yollarla saf dışı bıraktı. Bulduğu ilacının daha fazla satması için kanser yapan yiyecekler üreten firmalara yatırımlar yaptı, ilaç üretirken çevreye verdiği zararı görmesinler diye de yetkililere çikolata aldı. Tatil yapacak zamanı olmasa bile, paranın getirdiği güce sahip oldu.
Sağ kabilenin düşüncesinin tek başına hâkim olduğu bir kültürde, gücü elde edenin zalimleşmesi engellenemez.
Bu senaryolarda eksik olan şey, dengedir. Görülüyor ki, işini iyi yapanın hem yükselmesi hem de zalimleşmesinin engellenmesi lazım. Yani iki kabilenin düşüncesinin de tek başına hâkim olmadan, dengeli ve güçlü olması gerekiyor.
Bu yazıyı okuma potansiyeli olan insanlar düşünüldüğünde, yazının devamında sağ kabilenin düşüncesindeki yanlışlarını analiz etmek gereksiz. Okurlarımızın bu konuda oldukça yetkin olduklarını biliyoruz. O yüzden biz sol kabilenin yanlışlarına bakalım.
Temel argümanlarında kullanılan kavramların hepsi hatalı. Eşitlik kavramına yukarıda değindik, mümkün olmayan isteniyor. Doğada, hayvanın ve insanın tarihinde eşitlik yok. İyi ki yok; çünkü parkeden farkımız olmazdı. Mesela kimse annesini, babasını örnek almaz; mesela Atatürk gibi bir lider olmaya çalışmaz; mesela Orhan Veli gibi şiir yazmak istemezdi. Her şiir eşit olmadığı gibi her insan da eşit değildir.
Eşitlikçiler bu konuda şunu diyeceklerdir: İnsanların eşit olmasından değil, haklarının eşit olmasından bahsediyoruz.
Peki, bir şeyi nasıl hak ederiz? Buna kim karar verir?
Bu açıklama tabii ki sol kabile tarafından taşlanmaya sebep olacaktır. Hakkı veren
güçtür; kimin neyi hak ettiğini, kişinin gücü belirler. Yani herkes eşit hakka sahip
olsun diyen ve topluma seslenen kişi; bunun olmasını ironik ve acı bir şekilde kendisi
ihlal eder. Çünkü ona şu sorulur: Sen tüm bunları bana söyleme hakkını nasıl hak
ettin? Sana bu hakkı kim verdi? Cevap dürüstçe gelmese de şunlardan biridir:
- Çok okudum, iyi yazıyorum ve iyi konuşuyorum.
- Bir topluluk onları temsil etmem için beni görevlendirdi.
- Maddi kaynaklarım ve insan ağım bunu sağladı.
Bu maddeleri çoğaltabiliriz ama ortak olan ortaya çıktı zaten. Herkes eşit olsun diyen kişi şunu der: o ya da bu şekilde güçlü olduğum için karşınızdayım ve bu gücü insanların eşit olması için kullanıyorum. Daha da güç elde etmem gerekiyor ki, mesela iktidara gelmem, herkesin eşit olmasını sağlayayım.
İnsanlık tarihi, bu idealini gerçekleştirmeye çalışan insanların öldürdüğü veya ölümüne neden olduğu sayısız insanla dolu.
Sadece kadınlar ya da sadece erkekler çalışsın diyen kişiyle, kadınlar ve erkekler eşit çalışıp kazansın diyen kişi arasında bir fark yoktur. Hepsi benzer şekilde saçmalar. Bunların hepsi idealist düşüncelerdir ve bu düşüncelere sahip kişiler sadece kendi ideolojileri gerçekleşsin isterler. Bunu gerçekleştirmek için de güce ihtiyaçları vardır ki onların belirlediği 'hak' yerini bulsun.
Hak savunucularının düşünsel temellerinin zayıflığı, tiranların yolunu açan zemini hazırlar. İnsan hakkı, kadın hakkı, dindar hakkı, hayvan hakkı, yaşlı hakkı, çocuk hakkı... Bunların veya herhangi bir hakkın savunucusu olan kişi hak düzlemine takılmış olduğu için ne kadar doğru şeyler söylerse söylesin, çürük zemini yüzünden her zaman kendi binasının altında kalır. Sonra da çıkıp 'binamı yıktınız zalimler' diye hakkını aramaya devam eder. Kendine yazık ettiği yetmezmiş gibi, sözde binasını yıkanları güçlendirdikçe güçlendirir.
Sonuç olarak adalet isteyen herkes, adaleti belirleyen olmak ister ama bunu söylemez. Sanki ideal ve herkes tarafından doğru olan bir adalet varmış da onu istiyormuş gibi konuşur. Günümüz kültürünün aşikâr problemi sağ kabileyse, gizli problemi de sol kabiledir.
Hiyerarşinin tepesindeki birine 'Ağır ol, bu yaptığın hiyerarşinin altında olana zalimliktir.' diyebilmek ve bunda etkili olabilmek için; içinde hak ve eşitlik geçmeyen, demokrasi ve özgürlük vaat etmeyen sağlam zeminli bir düşünceye çok uzun zamandır ihtiyaç var. Bunun için de kullandığımız, peşinden gittiğimiz, hatta hayatımız pahasına koruduğumuz kavramların üstüne düşünmemiz gerekiyor, daha da geç olmadan.
TÜM YAZILAR