VERİLENİ ALMA: NEDEN "MİNNET EYLEMEM?
Ayırt etme, neyin sizi mutlak bilgiye veya gerçekliğe yaklaştırdığını, neyin kendini bilme haliyle beraber olduğunu, neyin bu bilgelikle yapıldığını, alındığını verildiğini ayırt edebilmektir. Kendini bilme halinin bir sonucudur, arifliktir. Kendini bilmemek ise cehalettir.
Bize verilenler, sunulanlar, karşımıza çıkan faydalanabileceğimiz şeylerle ilgili fikriniz nedir? Bunun, mesela bir eliyle size bir şey uzatan kişinin bir lütfu, onun tercihinden kaynaklanan bir armağan olduğunu mu düşünürsünüz, ona mı minnet duyarsınız? Alıp almamaya ona göre mi karar verirsiniz?
Bu soruları cevaplamak için, önce bir konuya dikkat çekelim. Modern fizik bize içinde olduğumuz bu varoluşta, âlemde, ol-uştan ayrı, her şeyden bağımsız ve kendi başına var olan tek bir zerrenin dahi olmadığını, tüm şey-lerin birlikte ve birbiriyle olduğunu ve her şeyin tek bir bütünün parçası olduğunu, her parçanın bu bütünle beraber hareket ettiğini, beraber ol-duğunu söylüyor. Niels Bohr ve Werner Heisenberg gibi modern fiziğin ataları ile Fritjof Capra gibi günümüz temsilcileri buna kozmik dans diyor. Tüm parçaların aynı bütün içinde beraberce, karşılıklı etkileşim halinde hareket etmesi anlamında bir dans.
Yoga, kelime anlamı itibariyle de manasıyla da bir olmak demek ve yogik yöntem varoluşu, özü, kendi-ni ve bu bir olma halini içsel yolculuk ve içsel keşifle yapılan bir tecrübeyle bize gösteriyor. Yoga da bize her şeyin bir olduğunu söylüyor.
Varoluş, birbirinden ayrılamayacak, bölünemeyecek bir bütün olduğuna göre; sebep-sonuç ilişkisini kurarken, örneğin size bir şey vermek için uzatılan elin kaynağının, sebebinin eli uzatanın istek ve iradesine dayandığını düşünürken, varoluşun bir bütün olduğunu ve eğer burada bir istek ve irade doğduysa, bu iradenin o bütünün içinde doğduğunu bilmek zorundayız.
Sebep sonuç, sonsuz sayıda değişkenin, akılla hesaplanması ve bilinmesi mümkün olmayan, algımız ötesinde kalan etkenlerin de dâhil olduğu son derece girift bir süreçtir. Ancak bu sürece bütünün dansı, bu dans içinde ortaya çıkan bir nimet olarak bakarsak, her şeyin kaynağının bütün olduğunu anlar ve bilirsek tam karşımızda duran kişinin uzattığı el başka bir biçime daha bürünür. O uzanan elde bize sunulan şey o kişiden gelen bir nimet olmayıp, özünde tüm varoluşun ol-uş halinden, bütünden size uzatılmış bir nimettir. İşte “Hamd Allah’ındır”ın manası da bu kapsamda düşünülmelidir.
Ancak; bu kavrayış aklımızla erebileceğimiz bir durum değildir. Akıl, zihin, her zaman dışarıdan gelen etkenler sonucu değişime tabidir. Zihin, mutlak gerçeklik ve mutlak bilgiyle değil, maddi hayatta karşılaştığı geçici, nisbi bilgiyle hareket eder. Varoluşun bir bütün olduğunu idrak ise içsel bir süreçtir ve kişinin meditasyon, tekeffür ve benzeri meditatif hal veya meditatif düşünme süreçleriyle varabileceği, tecrübe edeceği bir biliş halidir. Bu tecrübe sayesinde, bizler varoluşun mutlak bilgisine yaklaşırız. Bu aynı zamanda kendini bilme halidir de. Bu bilgi sayesinde kişi olan biten her şeyi, yaptıklarını, kendisine verilenleri ayırt etme yeteneğine kavuşur. Ayırt etme, neyin sizi mutlak bilgiye veya gerçekliğe yaklaştırdığını, neyin kendini bilme haliyle beraber olduğunu, neyin bu bilgelikle yapıldığını, alındığını verildiğini ayırt edebilmektir. Kendini bilme halinin bir sonucudur, arifliktir. Kendini bilmemek ise cehalettir.
Verileni alırken olduğu kadar, verici olduğunuz anlarda bir an için gözleri bir kapatmayla, bir an için bir içe dönmekle, birlik halinden kendi halinize baktığınızda gördüğünüz sizi cehaletten, bilmeden cahilce bir eylemde bulunmaktan, cahilce vermekten ve belki de kendinizi korumadan, kendinizden fazla vermekten sizi koruyabilir. Kendinizden fazla veriyor olsanız bile, bunu bilerek, kendinizi bilerek yapmak ile cahillikle yapmak arasında fark vardır.
İş almaya geldiğinde, size sunulan bir şeyi alıp almama kararını verirken de yine bilerek kendinizin farkında olarak, bir an için bile olsa gözleriniz kapatıp o bir an için içe dönerek bakmak, bilerek almak veya almamak, bize sunulan nimetlerin bolluğunu ve çeşitliliğini daha iyi anlamamızı sağlar.
Bununla birlikte, belirtmek gerekir ki, içe bakış, içe dönüş, her zaman yargısızdır. Hesap kitap yapmaz. İçe bakış bize hangi hesabın daha doğru olduğunu ölçmek için değildir. Bir olan için, bütün için hiçbir hesap doğru hiçbir hesap yanlış değildir. İçe dönüş sadece olanı hakikatiyle görmek ve herhangi bir fiili bu hakikati bilerek yapmak içindir.
Sosyal ilişkiler içinde birbirimizle kurduğumuz alış ve veriş halinde içe dönüş tecrübesinin bize katacağı kaç alıp kaç vermeyi öğretmekten çok daha geniş bir perspektiftir. Bize hep alıştığımız davranış kalıplarını sorgulatır. Yeni ve hep taze bir görüş katar. Ve mutlaka yeni ufuklar açar.
Yolunuz açık olsun!
TÜM YAZILAR